Karartı... Işığın aydınlatamadığı yer. Misal, gölgeler...
Gecenin bir yarısı sokakta yalnız yürürken adımlarınızın sesi sanki size ait değilmiş gibi oldu mu hiç? Hani bir şey olmadığını bildiğiniz halde arkanıza bakarsınız ve arada bir önünüze de gelen gölgenizle karşılaşırsınız. Yol boyunca tedirgin olur, ancak içinizden korkmamanız gerektiğini tekrarlayarak bu tedirginliği bastırmaya çalışırsınız. Başka bir şey düşünmek ister fakat bir türlü yoğunlaşamazsınız. Çünkü "burada yalnız değilim" hissine kapılmışsınızdır bir kere. İçinize kurdu yerleştirmişsinizdir.
Peki o tedirginliğin nedenini gölgelere bağladınız mı hiç? Sahi, gölgelerin iyi niyetli olup olmadığını hiç düşündünüz mü? Bizi sürekli takip eden o karartının aklında ne olduğunu, neler yaşadığını hiç tahmin etmeye çalıştınız mı? Belki de bu yüzden kızgındır bizlere, "Onu her zaman takip ettiğim halde beni hiç düşünmüyor," diye düşünüyordur, buna eminim.
Gölgenizle elbet oynamışsınızdır. Elbet herkes duvara düşen gölgesiyle değişik şekiller yapmaya çalışmıştır. İşte o zamanlarda aranızda bir arkadaşlık başlar. Gölgenin mutluluğunu hissedebilirsiniz. Onun iyi niyetinden şüphe duymaz, tamamen kendinizle bağdaştırırsınız. Sahi, gölgeler kötü olabilir mi?
Peki ya sizin tedirgin olmanıza neden olan şey gölgenizse? Ya aklında sizin hakkınızda kötü planlar varsa? Usta bir katil gibi sessizce sizi takip eder ve çoğu zaman da varlığının farkına bile varmazsınız. Hiçbir hatasını göremediğiniz ve tüm hareketlerinizi kusursuz yansıttığı için onu sadece bir karartı olarak görürsünüz. Ancak gölgelerin de ruhu olamaz mı?
Şimdi kendinizi gölgenizin yerine koyun. Bir bedene tutsak olarak yaşıyor, beden ne yapıyorsa aynısını hatasız bir şekilde yapmak zorunda oluyorsunuz. Kör karanlıkta özgür oluyor, ancak en ufak bir ışıkta dahi tutsak hayatınıza geri dönüyorsunuz. Sizi bir bedene tutsak eden ışıklar değil mi? Güneş, sokak lambaları, mum... Tüm bunlar sizin özgür olmanızı engellemiyor mu? Özgürlüğünüzü elinizden alan şeye düşman olmaz mıydınız siz de? Sürekli taklit etmek zorunda olduğunuz bir bedeni sevebilir miydiniz? Üstelik bedenin sizden haberi bile yokken? Şimdi gölgelerin insanlara neden düşman olabileceğini anlıyor musunuz?
Şimdi gölgelerin nasıl oluştuğuna bakalım... Karanlık bir krallık: Gölgeler Krallığı. Krallığın başında gölgeler kralı var. Her bir insan doğduğunda kral, o insan için bir gölge atar ve gölgenin o insanı kusursuz takip etmesi için yemin etmesini ister. Gölge yemin eder ve bir insan ömrü kadar sürecek olan tutsaklığı başlar. Bu tutsaklık hiç canına tak edemez mi? Bu tutsaklıktan kurtulmak için planlar yapar ve bedeni bununla tedirgin edemez mi? Ama ne olursa olsun kusursuz taklidinden vazgeçmez gölge, çünkü bir yemin etmiştir. Işıktan yoksun karanlıkta biraz olsun özgür olur, kendi istediklerini yapabilir. Ama bu durumda dahi diken üstündedir. Çünkü her an bir ışık gelebilir ve beden, gölgesini başka şeyler yaparken yakalayabilir. Bunun sonucunda da insanlık, salt bir karartı sandığı gölgelerin aslında birer varlık olduğunu anlayabilir ve Gölgeler Krallığının dünyanın başından beri süren gizemi çözülür. İnsanoğlu, hiç yalnız kalamadığını anlar ve gölgelere savaş açar. Yalnız kalamadığınız bir hayat ister miydiniz?
İşte gölgeler bu eziyetleri çekmek zorundadır. Bedeni hayatının her anında taklit etmeli, bir insan ömrü boyunca tutsak kalmalıdır. Özgürlüklerini kazanabilmeleri için yalnızca tek yolları vardır:
Bir insan öldüğünde bir gölge özgür kalır...
Yine olaylarave olgularadeğişik bakmışsın genç yazar. Tebrikler.
YanıtlaSilİstek konumu göz ardı etmediğin için sonsuz teşekkürler! :D Madem konuyu istedim, sen de yazdın; üşenmeyip iki satır yazayım.
YanıtlaSilHayalgücün çok geniş. Bence yazılarında insanı cezbeden taraf yazım tarzından çok farklı bakış açılarını kullanarak yazman. Sadece bu yazı için söylemiyorum tabii. Kahvenin hisleri olduğunu düşünmen de böyleydi örneğin. Farklı ve güzel yazıyorsun.
Belki de gerçekten gölgelerimiz bizim düşmanlarımızdır. Her şeyin mümkün olabileceği bir dünyada bunun da mümkün olabilmesi imkansız değil... :) Tekrar teşekkür ederim beni kırmadığın için. :)
Benim tespitlerimle aynı tespitler yapmanıza sevindim. Ben yazma kabiliyetim yok ama iyi yazıları okuma meraklısıyım. Selamlar :)
SilTeşekkürler! Güzel yorumlardı her zamanki gibi... Ayrıca isteğinizi yerine getirmek zevkti efendim :)
Silgölgelerdeki tedirginligimiz bilinc altimizdaki eksikliklerden kaynaklanabilirmi sencee ??
YanıtlaSilBu bilimsel açıklaması olabilir tabi
Silİnsanoğlu bazen bir gölge kadar olamıyor.Her ne pahasına olursa olsun senin deyiminle yeminini tutan onurlu bir gölge kadar.Tuzumuz kuru işte
YanıtlaSilGölgesinden daha karanlık o kadar insan var ki...
SilKesinlikle.Bulunduğumuz çevrenin etkileri de cabası..İnsan kendini bulamıyor.
SilYa içkiye ya da sigaraya başvurarak sözde ''ortam çocuğu olmam için bugünün çağı bunu gerektiriyor'' havasıyla arkadaşlarına yaranmaya çalışıyor ve çok geçmeden zehir beyinlerine yavaş yavaş işliyor. Sanki her reşitliğe ulaşan insanın bunu yapması gerekmiş gibi düşünüyorlar.Bunun gibi birçok örnek var ama buraya yazmaya kalksam sabahı eder miyim bilmiyorum.Böyle konuşunca da süt çocuğu oluyoruz.Bu yüzden mümkün olduğunca öyle insanlardan uzak durmaya çalışıyorum.O insanlara çare olabilecek bir panzehir var aslında ''EDEBİYAT'' işte bu anda siz yazarlar devreye giriyorsunuz.
Haklısınız. Umarım layıkıyla çare olabiliriz. Edebiyat insanın derinlerine seslenebilen yegane araçlardan biri ve bu araç hiç düşünülmeden kirletiliyor.
SilTemiz tutulmalı. Duyguları alınmamalı ki insanlığın da duyguları körelmesin.
Edebiyatın bizleri kurtarabilmesi dileğiyle...