Evet, aynen öyle arkadaş, hüzün dedik... Dedik ya bir kere, daha da demeden duramayız evelallah! Mesela geceleri hep düşünürüz. Pencereden bakar, sokak lambalarını iliklerimizde hisseder ve karanlık gökyüzünde kayboluruz. Kulağımızda da bir müzik çalar durur hep, dilimizde de döner...
Kimi zaman pencereye de ihtiyaç duymayız, bir yastık yeter koca bir dünya hüzün için. Hüzün zaten bir anlamda yalnızlıktır, yalnızlıksa yastığı gerektirir. Biz doğuştan yalnız olanlardanız. Arkadaşlarımızın yanında dahi olsak yalnız hissederiz kendimizi. Sohbetin tam ortasında basar hüzün ve bir köşeye çekilip etrafı izleriz. Yeri geldi mi güler, yeri geldi mi sorulara cevap veririz ancak hiçbir zaman önceki gibi olamayız. Buruk bir gülümsemedir gülüşlerimiz, cevaplarımızsa hep geçiştirmeliktir. Hatta sevgilimizin yanında bile bu yalnızlık denen his yok olmaz, bir sineye çekilir ve geceyi bekler. Sevdik mi de tam severiz ha, yanlış olmasın! Düşünmeden duramayız. Düşününce dertleniriz, dertlenince daha bir düşünürüz... İnsanlar bize sulu göz der, şıpsevdi der, hasta der, şizofren der, der oğlu der... İçimizde öyle bir yer etmiştir ki hüzün, bunların hiçbirine aldırmayız. Çünkü biliriz ki aldırsak bile bir şey değişmez; hüznün bize bembeyaz bulut, diğer insanlara da keskin pençe gibi görünen kollarından bir türlü kurtaramayız kendimizi. Gece oldu mu yine hüzünlenir, uzaklara dalarız. Korkmayın ha, bizler ısırmayız.
Sadece gece oldu mu hüzünlenir, uzaklara dalarız...
Blogger camiasına hoş geldin. Şimdiden bir takipçi kazandın hüzünlü yazar! :) Sakın buraları bırakıp gitme. Yazdıkça ben okuyacağım. :)
YanıtlaSilKabul edilmiştir! :)
Sil