Zordur bir şairin hayatını anlatmak. Anlatırsınız ama yaşatamazsınız duygularını. Ne kadar anlatırsanız anlatın, onun bir dizesi bile daha iyi anlatır onu. Adına kitaplar da yazsanız o bir dizesinin yerini tutamazsınız. Hem açıklamaya gerek yoktur şairleri. Onlar kendilerini zaten açıklamışlardır istedikleri gibi. Ben de açıklamayacağım, merak etmeyin. Sevdirmeye çalışmak mı? Ne haddime! Birazcık bahsedeceğim sadece, hepsi bu.
"ayrılık da sevdaya dahil / çünkü ayrılanlar hala sevgili"1 diyen bir şair düşünün mesela. Geçirdiği aşkları, ayrılıklarını, sevgililerini düşünün. Tüm bu yaşanmışlıklardan yola çıkıp da bu dizeyi yazdığını hayal edin. Bir kelimesini değiştirin, uyum tamamen bozulur... İşte şairler de burada ayrılır diğer insanlardan. Onlar yaşadıklarını en doğru kelimelerle ve en öz şekilde anlatmaya çalışır ve başaranlar da böyle kazınır aklımıza. Okur ve düşünürsünüz böyle bir dizenin nasıl yazılabileceğini. Böylece bir kere daha hayran olursunuz şaire. Siz de çok ayrılıklar geçirmişsinizdir. Sizin de unutamadığınız onlarca aşkınız vardır. Böyle bir dize çıkabilir miydi ağzınızdan?
Ayrılıklar üzerine çok düşünmüştür şairler. Beslemiştir ayrılık onları bir bakıma. Ayrılığın üzerine imgelerden bir dünya kurmuşlardır. "Geleceğim, bekle dedi, gitti / Ben beklemedim, o da gelmedi / Ölüm gibi bir şey oldu / Ama kimse ölmedi"2 demiştir sonra bir adam. Okursunuz, okursunuz, mantıken tam anlayamazsınız, ama aslında her şeyi anlamışsınızdır. Birden nasıl olur, yüreğinizi elleyiverir...3
Şairin çok bir şeyi yoktur. Belki çok sevdiği bir kalem vardır, belki içtiği sigarası, plakları... Ve tabi vazgeçemediği sarı kağıdı... Onun haricinde bitmiş aşkları, ayrılıkları, sevgilileri, ölüm korkusu, yaşanmışlıkları, davası, annesi, babası vardır. Bir insan kadardır varlığı. Ama birinin çıkıp da "Yürüyoruz bütünlemeye kalmış yalnızlıkta / Keşke yalnız bunun için sevseydim seni"4 demesini nasıl açıklarsınız? Hangi insan özelliğine sığabilir ki bu? "Bazı şeyler adlandırılmadıysa, yoksa, şiirlere girmediğindendir"5 demiş mesela bir şair. Şiir, öylesine geniş. Aynı şair "Bir sokağın misafirliğe çıkıp gelmesi gibi bir şeydir şiir"5 de demiş. Şiir, öylesine tuhaf ve öylesine ansızın...
Ölmez bir şairin sevdiği kadın/adam. Sonsuza dek yaşar. Düşünsenize bir "Kim bilir sesini gökyüzü sanan kuşlar bile vardır"6ın yazıldığı kişiyi! Mümkün mü ölmesi? Ya da "Herkese selam / Sana hasret"7 dizesinin sahibinin? Ölmez bir şairin sevdiği. Şairle beraber yaşar, şairle beraber hissedilir.
"Güzel anılar gibi hüzünlü / Hüzünlü şarkılar gibi güzel"8dir şairler. Kim anlatabilmiş ki onları kendilerinden başka, ben anlatayım? "Sen bana / Sen desen de, demesen de olur / Ama ben sana sen diyeceğim / düşün dur"9 dizelerini yazacak kadar zekidirler mesela. "Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur"10 diyecek kadar çok severler, ya da "Sarı saçlarına deli gönlümü / Bağlamışlar çözülmüyor Mihriban"11 diyecek kadar... "İçimden şu zalim şüpheyi kaldır / Ya sen gel ya beni oraya aldır"12 diyecek kadar çok düşünürler. "Başım çığlıklı çocuk, onu nasıl avutsam? / Ne yapsam da ölümü bir saatçik unutsam?"13 diyecek kadar da insanlardır.
Şair dediğin sınır tanımaz. "Yalnızca Allah'a inanın, gerisi inanılacak gibi değil"14 diyerek dinin sınırlarını zorlar mesela. Ya da "Niçin sen yaratmadın bu dünyayı? / Ellerinin mesut işaretlerinden / Daha güzel doğardı eşya! / Daha zengin olurdu aydınlık"15 diyerek dinin sınırlarını görmezden gelerek koşar imgelere. Sadece din midir sınır? "Ama akşam erken iniyor mahpushaneye. / Ve dışarıda delikanlı bir bahar, / Seviyorum seni, / Çıldırasıya... "16 diyen bir şair hangi sınırları zorlamıştır? Aşkın mı, özgürlüğün mü? "Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; / Hatırası bile yabancı gelir. / Hayata beraber başladığımız / Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; / Gittikçe artıyor yalnızlığımız"17 dizeleri hangi sınırı aşmıştır? Yalnızlığın mı, yaşlılığın mı, pişmanlığın mı? "Kaleleri ağırlayan kadınların / Süslerini kemerlerini / Başlarını ağırlaştıran / Ağır siyah şelale saçlarını / Tutunca gençleşirdi erkekler"18i yazan şair, hangi sınırları çiğnedi hiç düşünmeden? Anlam sınırlarını mı, olgunluğun sınırlarını mı? Okşar şair yaşamın başını, bir ihtiyarcasına... Şiirlerini de öyle yazar; görmüş, geçirmiş ve hepsini kesesinde biriktirmiş olarak. Bazen bütün bir hayatı, bazen saniyelik bir kesiti kendini yaşamdan büyük, yaşamdan yaşlı görerek yazar. Şair büyüktür hayattan, yaşlıdır bütün bir hayatın geçmişinden. "anlaşılmaz çocukluğun ortaokullarından ders zilleri / kilitli defterlerde kurutulmuş menekşeler / tehlikeli yolculukların kanat çırpan mendilleri / sazdan saza azalan hicranlı köçekçeler / dünkü delikanlıları yaşlılığa taşıyor"19 dizelerinden de belli değil mi bu yaşlılık, bu hayattan yaşlı olma durumu? Öyle olmasaydı yazılabilir miydi "Ne gelir elimizden insan olmaktan başka?"20 dizesi? Ya da şair İstanbul'dan yaşlı olmasaydı "İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı"21 diyebilir miydi? Hayatın başını okşar şair, bir babacasına...
Zordur şair olmak. Şair kadar sevmek, şair kadar hissedebilmek... Büyülüdür kelimeler. Sanki yazmadan önce anlaşılmıştır onlarla, kendi dar anlamlarından bambaşka manalar verirler insana. Şairin hayatını anlamak, diyerek yola çıktık. Çok gereksiz, farkındayım. Belki anlarım, ama anlatamam. Tek yolu okumaktan geçer. Belki de durumumu en iyi "Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil"22 dizesi açıklar. Hal böyle vesselam. Bize şiirsiz dünya haram...
1: Atilla İlhan
2: Özdemir Asaf
3: Cemal Süreya
4: Cemal Süreya
5: İlhan Berk
6: Sait Faik Abasıyanık
7: Nazım Hikmet Ran
8: Cemal Süreya
9: Özdemir Asaf
10: Turgut Uyar
11: Abdurrahim Karakoç
12: İsmet Özel
13: Necip Fazıl Kısakürek
14: Necip Fazıl Kısakürek
15: Ahmet Hamdi Tanpınar
16: Ahmed Arif
17: Cahit Sıtkı Tarancı
18: Cahit Zarifoğlu
19: Atilla İlhan
20: Edip Cansever
21: Orhan Veli Kanık
22: Fuzuli
Harika bir yazı eline sağlık genç yazar..
YanıtlaSilTeşekkür ettim...
Sil