25 Şubat 2014 Salı

Siste Saklanan Hayatlar -4- -SON-

Ben hala kadının dediklerinin etkisindeydim. Böyle şeyleri sadece film ya da dizilerde görebileceğimi zanneder, abartıyorlar derdim. Ancak kadının anlattığına göre hayat çok daha fazlasını barındırıyormuş. Sokaklar göründüklerinden çok daha derinlermiş. Sormak için soru arıyordum. Sahi, daha ismini öğrenmemiştim:
"İsmini söylemedin sanırım, ben de sormadım."
Yüzüme hiç bakmadan cevap verdi:
"Bir insanı tanımak için isim ne kadar gerekli olabilir ki?"

"Anlamadım? İsim önemli değil mi senin için?"
"Onu demek istemedim. Yani bir insanı tanımak için neden isme gerek duyulur ki? Sadece ona seslenmek için, ya da arkasından konuşabilmek... Onun haricinde ismin pek etkili olduğunu zannetmiyorum. Birbirlerinin ismini öğrenip tanıştık diyen insan o kadar çok ki..."
"Haklısın sanırım. Peki söylemeyecek misin?"
"Ayşe, Fatma, Merve, Nalan... Seç istediğini, fark etmez benim için."
Ne ilginç kadındı ama! Alt tarafı ismini sormuştum ve söylememek için direnmişti. Sanki söylerse gözümde oluşturduğunu sandığı o kötü kimlikle kişiliğini bağdaştıracakmışım ve onu kötü görecekmişim gibi hissediyordu. Belki de temiz kalan tek şeyi olan ismini de kirletmek istemiyor ve onu kilitli sandıklarda saklıyordu. Üzerine gitmeyecektim, "Peki," dedim belli belirsiz bir ses tonuyla. 

Yürümeye devam ediyorduk. Rastgele yürüyorduk sokakları. Bir sokağın ortasındayken birden durdu, ben de durdum. Geri dönerek: "Burada pazarlık yapılıyor," dedi. Etrafıma baktım ama hiçbir şey göremedim, o nasıl görmüştü? "Nerede?" diye sordum ben de dönmüş, yanında yürürken. 
"Gördün aslında," dedi. Gördüm mü? Görmemiştim ki! Bu konuyu da üstelemedim ve yürümeye devam ettik. Merakım, kendiliğinden sorular üretiyordu.
"Diğerlerinden de bahseder misin biraz?"
"Diğerleri?"
"Hani şu dediğin diğer kadınlar, müşteri bulmak isteyen..."
"Ha onlar... Şükretmemi sağlayan tek varlık onlar. Benden çok daha beterleri var ve şu an çok zor durumdalar. İster talihe yor bunu, ister kişisel hatalara. Ama ne düşünürsen düşün bunlar normal insanların yaşayabileceği şeyler değildir. Biz seçilmiş insanlarız, anlıyor musun? Acı çekmek için seçilmiş insanlarız biz."
"Mesela," dedim. "Neler yapıyorlar?"
"Karınlarını doyurabilmek için köle olmaya razılar, gerisini sen düşün. Öyle kişiler var ki bir somun ekmek verene her şeyini verebilir... Tabi derdi farklı olanlar da var. Mesela bahsettiğim abla, hani şu çocuğu için müşteri arayan. Daha iki yaşında, düşünebiliyor musun? Önceleri bakamıyordu, güzel bir hayat sürmesi için verecek birini arıyordu. Kendisi de kimsesizler yurdunda büyüdüğü için bırakıp kaçmıyordu kızını, acıyordu. Tabi önceleri ona bakacak biri çıkmadı, kim neden böyle bir şeyin altına girsin ki? Sonra durumu daha da kötüleşmeye başladı. Açlıktan hastalanacak hale geldi kadın, çocuğu da öyle sarılır. Bir versem kurtulacağım, derdi her zaman. Şimdi de sadece kızını verebilecek birini arıyor, tabi para karşılığında. Düşünebiliyor musun, kızını verecek ve onun nasıl, ne halde olduğunu asla bilemeyecek! Belki kullanıp atacaklar, kim bilebilir... Mide bulandırıcı şeyler çok, hepsini gözlerimle gördüm. Dedim ya, normal bir insan istese de yaşayamaz bunları."
Titreyen sesiyle anlattı bunları. Sokağın pisliklerine doymuştum resmen, bu kadar hikaye yeterdi. Sahiden de midemde garip bir bulantı hissetmeye başlamıştım. İnsan fıtratına aykırı şeyler dönüyordu bu sokaklarda. Sokaklar masum değildi, aksine kirliydi hepsi. Hiç aklımdan bile geçiremeyeceğim şeyler oluyordu, filmde izlesem gerçekçi bulmayacağım şeyler... Buz dağı gibiydi hayat ve biz sadece görünen küçük bir kısmında yaşıyorduk. Her şey güneşliydi burada, her şey ortada, her şey insan doğasına uygun... Suyun altındaysa derin bir hayat vardı. Günyüzündeki hayatın temelin oluşturan, karanlık ve derin bir hayat... 

Uzun bir süre sessizce dolaştık. Kadının hıçkırıkları kesilmişti. Saat de gece yarısını epey geçmişti. Dönüp dolaşıp yine kadının evinin önüne geldik. Gözlerini kaçırıyordu, bense ona bakıyordum. Bu gece ondan epey bir şeyler öğrenmiştim. Elini tuttum. Evet, kendime inanamıyordum! Tuttuğum anda gözlerimin içine baktı kızarmış ve solgun gözleriyle. Sanki her an ağlayabilirdi. Bir anda boynuma sarıldı, ne yapacağımı bilemedim, ben de sarıldım. O sırada bu hareketinin sebebini sorguluyordum. Aşksızlık, diye düşündüm. Aşık olmamalıydı o, olursa hayatından nefret edecekti çünkü. O yüzden içindeki duyguları hep bastırmaya çalışıyordu. Şimdi de o çabalardan birini sarf ediyor olmalıydı. Nihayetinde duygular ne kadar bastırılırsa bir gün o kadar güçlü geri dönerlerdi ve bastırması her seferinde daha güç olurdu. Bastırsın, diye geçiriyordum içimden. Ne olur bastırabilsin...

"Özür dilerim," dedi neredeyse duyulamayacak kadar düşük bir tonla. Cüzdanımı fark ettirmemeye çalışarak çıkardım ve beş banknotun hepsini aldım. Tekrar elini tuttum ve parayı avcuna narince sıkıştırdım. Gözlerini kaldırmıyor, yere bakıyordu. Geriye bir adım attım ve "Kendine iyi bak," dedim. İşte o zaman gözlerime baktı. "Sen de," dedi. "Sen de iyi bak." 

Arkasını dönüp yavaşça apartmana doğru yürümeye başladı. Bense onu izliyordum. Son anda "Baksana," diyerek döndürebildim onu. Bana baktı umut dolu gözlerle, duygularının olduğunu tekrar hissetmek içinde bir umudun doğmasına sebep olmuş olmalıydı. Merakla bana bakıyordu. Sabırsızlıkla sordum:

"Unutuyordum az daha, o sis neydi peki?"

"Aslında sis yoktu orada. İnsanlar yaptığımız şeyi görmek istemiyor, hepsi bu."

Ben aldığım cevabı sindirmeye çalışırken apartman kapısının sesini duydum. Yürümeye başladım evime doğru. Aklımda hala sis vardı, bir de kadının anlattıkları...
...SON...

6 yorum:

  1. Final güzeldi tebrikler; peki o sis neydi? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler.
      Hangi sis? :) Yokmuş öyle bir sis, kahramanımız olanları görmek istememiş demek ki...

      Sil
  2. Gerçekten iyi hikayeydi. Finali güzel bağlamışsın. Ancak aklımda bir soru işareti kaldı, o ihtiyar kimdi? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler.
      İhtiyarı pek düşünmedim, aklıma gelse bir kalıp bulabilirdim ona da.
      Sis bekçisi diyelim biz, ya da müşteri hizmetleri temsilcisi :)

      Sil
    2. Müşteri hizmetleri temsilcisi iyiydi bak hahaha :D Bu arada blogda başka hikayeler de görmeyi umuyoruz Muzaffer Bey! Bilginize... :)

      Sil
    3. Öyküye biraz ara vermeyi düşünsem de bu son olmayacak, kısa bir ara :)

      Sil