10 Mart 2014 Pazartesi

Gitme!

Sustu ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Kursağında koca bir yumruk peyda olmuş, gitmek bilmiyordu. Sanki o olmasa konuşacak, hem de öyle bir konuşacak ki saatlerce nefessiz anlatacak, en sonunda yorgun düşüp sarılacaktı, sadece sarılacak... Halbuki konuşamadı, sadece dinledi, belli belirsiz gülümsedi ve başını sallayıp uzaklaşmaya başladı. Neden en gerekli yerlerde konuşamazdı ki insan? Neden susup kalırdı öylece, biriken kelimeler boyunu aşarken? Neden?



Serinkanlılıkla yürüyordu. Aslına içinden okyanuslar akıyor, ancak o bunu hiçbir şekilde göstermiyordu. Kendi de şaşırdı böyle durabildiğine. Normalde şimdi onun bağırıp çağırması, karşısındakinin şoka girmesini sağlaması ve böylece istediğini alması lazımdı. Ama o gayet sakin adımlarla oradan uzaklaşıyordu, hem de tek kelime dahi etmeden... 

"Senin amacın ne?" deseydi yüzüne dik dik bakarak ve yüksek bir sesle. "Bu kadar basit mi her şey? Olmuyor yani, bu mu? Kim demiş bundan sonra da olmayacak diye? Hem sen... sen nasıl düşünebilirsin ki böyle bir şeyi? Ben aklıma getirince dahi eziyet çekerken sen nasıl buna karar verebildin? Hadi verdin, bunu gözlerimin içine bakarak nasıl söyleyebiliyorsun? Hadi hepsini geçtim, neden düşündün böyle bir şeyi? Ha, neden?" diye bağırır, etrafında turlar atar ve en sonunda onu yıldırır ve boynuna sarılmaya mecbur ederdi. O söyledikleri için pişman eder, bir daha öyle şeyler düşünmesini bile engellemiş olurdu böylece. Ama yaptığı tek şey gülümseyip gitmek olmuştu. Hala ardında bıraktığı hıçkırık seslerini duyabiliyordu. Zaten onlar yüzünden pek konuşamamıştı. "Olmuyor," diyebilmişti sadece ve birkaç defa da özür dilemişti arka arkaya.

Şimdi dönse geri, biraz önce düşündüklerini söylese teker teker... Hayır, bu şekilde yapması en doğrusuydu. Biliyordu, bunu yapmadığı için daha sonra kendine defalarca küfredecek, geceleri pişmanlığından uyuyamayacak ve eğer yapsaydı olabilecekleri hayal edip duracaktı. Ama her şeye rağmen ayrılığın da bir onuru olması lazımdı ve bu durumda onurunu koruyan konumda olan kendisiydi. Hem belki de cidden böylesi daha iyi olurdu. Büyük bir dertten kurtuluyordu bir kere. Devleti kurtarmaktan daha derin kurtarma planları yapıp durmayacaktı. Hem her gece düşünmekten uyuyamama kabusundan da kurtulmuş olacaktı. Daha serbest kalacaktı, daha başına buyruk, doğasında olduğu gibi... Hem bir şeyleri zoraki yapma çilesinden de kurtulacaktı böylece. İstemediği zamanlarda sırf onu üzmemek için gülümsemek, sırf ona sevdiğini göstermek için zorla kıskanmak, kırıldığı şeyleri mutluluğunu bozmamak için söyleyememek... Artık olmayacaktı bunlar, rahattı! Boştu, serbestti ve en çok bildiği ve en iyi geçindiği kişiyle baş başaydı artık: kendisiyle. Artık daha mutlu bir şekilde yürüyordu. Pişmanlığı atmıştı üzerinden, rahatlamıştı. Eve gidince ne yapacağını düşündü. 

O anda "Gitme!" diye ağlamaklı bir çığlık duydu arkasından. Sadece "Gitme!" dedi çığlık ve bunu duyduğu anda o ana kadar düşündüğü her şey bir anda kafasında tuzla buz oldu. Bir hipnoza girmiş gibi arkasını döndü ve kendisine koşmakta olan kişiye sarıldı. Artık aklında biraz önce düşündüğü şeylerden eser kalmamıştı. Bir ara "Ben bunları nasıl düşünebildim?" diye kendinden utandığı düşünceleri şu anda tamamen silinmiş gibiydi. Tek bir çığlık... Bir "Gitme!" ile her şey eski haline dönmüştü. Bazı şeyleri eski haline döndürebilmek bu kadar kolaydı işte. Ancak zor olanı bu cesareti kendinde bulabilmekteydi. Belki o çığlığı duymasa cebinde çürük bir cesaretle yaşayacak ve yıllar boyunca bunun pişmanlığını duyacaktı. Belki de söylemekten ölümüne korktuğu şeyi her gece tekrarlayıp duracak ve ardından hıçkırıklara boğulacak, yorgun düşene kadar ağlayacak ve nihayet kendini kabuslu uykularda bulacaktı.
Keşke her şey eskisi gibi olsa.
Ah bir olsa...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder